Uber tartışmaları biraz duruldu son günlerde. Ama bunun nedeni Uber konusunun çözüme kavuşturulmuş olması değil. Yasaklanınca ilgimiz azalıyor. Heyecanımızı da başka konuları tartışmaya harcıyoruz. Yasaklama, mevcut durumu koruma odaklı atılan adımlardan birisi.
Bu konuda daha sakin düşünmek zamanı. Çözümü tanımlamalıyız. Çünkü bu sorun sadece Uber ile ortaya çıkan bir sorun değil. Konunun Uber odaklı konuşulmasının tek bir nedeni var: Etkilediği alandakilerin sesi yüksek çıkıyor.
Bu sadece Türkiye için geçerli değil üstelik. Londra’da ya da Roma’da da aynı çekişme açık açık devam ediyor.
Uber bir değişimi temsil ediyor.
Karşı karşıya olduğumuz konu, yeni bir ekonomik model: Paylaşım ekonomisi ya da “gig economy” olarak kavramsallaştırılıyor.
Asıl konu Uber değil, paylaşım ekonomisi. Ama biz işin kolayını seçip sesi çok çıkanın istediğini yapmaya meyilliyiz.
Airbnb, Homeaway gibi siteler aracılığı ile yapılan seyahatlerde de bir kavga ve gürültü ortamı yaratılmıştı hatırlarsınız. Benzer konu, farklı bir boyutu ile booking.com’un kapatılmasına kadar vardı.
Paylaşım ekonomisinin farklı uygulamaları yaygınlaştıkça, geleneksel ekonominin aktörlerinin mevcut konfor alanlarına daha sıkı sarılmaları normaldir. Ancak bu değişim büyük; çünkü sadece ekonomik değil, sosyal bir değişimle birlikte geliyor.
Cumartesi ve Pazar sabahları gidin herhangi bir Starbucks’a ve oturun, kaç masada İngilizce ve Fransızca konuşulduğuna kulak kabartın. Şaşıracaksınız. Yabancı dil bilenler bilmeyenlere, ücreti karşılığında ders veriyor.
İnsanlar artık yapmak zorunda oldukları işi tercih etmiyor, yapabilecekleri işlerden para kazanmanın yolunu arıyor. Bu çok büyük bir düşünce değişimi.
Biz hala eski kuralların geçerli olacağına inandığımız bir değişimi, bir dönüşümü yönetme telaşındayız.
20. yüzyılın kurallarının geçerli olmayacağı bir döneme girdik. Bu dönem, yeni gerçeklerle tanımlanması gereken bir dönem.
Ülkeler bu değişimde liderlik yapabilmek, rol kapmak için yarış halinde. Çevrenize bakın, bir taraftan toplumun sesi çok çıkan kesimlerin konfor alanlarına yönelik geçici korumacılık yapılırken aslında değişimi tetikleyecek tüm kişilere, projelere, şirketlere ev sahipliği yapma yarışı içerisindeler. Bütün ülkeler, büyük şirketler “yeni olana” ev sahipliği yapmak, hatta “yeni olanı” satın almak yarışındalar. Öte yandan kısa dönemli dengeleri korumak için de çaba göstermeleri anlaşılabilir bir durum. Ama bu dengenin “yeni olan” lehine bozulacağı çok açık şekilde ortaya çıkmışken, yeniyi ülkeden kaçırma riski olan kararları alırken dikkatli olmamız gerekiyor.
Korumak bir çözüm değil, kuralları belirleyerek yeniye olanak tanımalıyız.
Coşkun Dolanbay, Başkan
Comentários